Zaman
her şeye ilaç, her derde deva, her acıya şifa zaman. Her sabah işe giderken
kaçırılan otobüs gibi zaman. Bazen duraklar karışır, bazen araçlar.
Zaman kimi zaman bir kılıç gibi öldürücü kimi zaman bir pamuk helvası kadar
yumuşak ve tatlıdır. Onu kılıç ya da pamuk helvası yapan neydi peki? Elbette
bizler yani insanlar. Peki, nasıl olur bu? İşte o da zamanı kullanmaktır. Doğru
zaman ve doğru yerdeysen, zaman senin için bir pamuk helvası olur. Yok,
kullanamazsan eğer, limanda şehir hatları vapurunun ardından mendil sallar gibi
kalakalırsın kıyıda. Peki, bu vapurda neler kaçar ki? İşte o vapurda bir hayat,
bir tutam mutluluk, koca bir hayal olabilir. İşte biraz rehavetin biraz geç
kalmanın bedeli.
İnsanın
karşısına fırsatlar çok az çıkarmış. Rivayete göre hayatında 3 defa çıkarmış.
İnsan bunları değerlendiremediğinde ise artık ömrü rüzgârda savrulup giden
yaprak gibi olurmuş. Yani amaçsız, hedefsiz ve de başarısız. Hep söze benim
çocukluğum da benim gençliğimde diye mi başlayacağız? Neden kaybetmeden önce
anlayamıyoruz zamanın değerini. Neden gençliğim çocukluğumdan iyi olmasın veya
yaşlılığım gençliğimden daha iyi olmasın. Neden geçmişe gıpta ile bakıyoruz
hep. İşte vapur çoktan kalkmış olduğundan. Zaman bizden hep bir adım önden
gittiğinden. Zamanı doğru kullansaydım Henüz yirmili yaşlarda özlemezdim
çocukluğumu ve gençliğimi. Hep zamandan bir adım önde giderdim ya da gittiğimi
zannederdim. Oysa ta ki ardıma dönüp bakana kadar hep ileriye bakmaktan meğer
yaşayamamışım hiçbir şeyi. Çok geç fark ettim dağların yemyeşil güneşin ise
onun üzerinde bir pırlanta gibi parlayan süsü olduğunu. Oysa hep farklıydım
diğerlerinden. Diğerleri gece gündüzü öğrenirken bırak güneşi bilmeyi güneş
sistemini biliyordum oysa. Akranlarım oyun oynardı oysa sokaklarda. Sevemedim
sokakları hiç. Kitaplarım vardı benim onların bilyelerine karşı. Onlar sokakta
top oynar koşuştururken hep boyumdan büyük konular konuşur, tartışır, yazardım
bıkmaksızın. Şimdi dönüp bakıyorum arkama meğer hayatım bir duvar, futbol topu,
bilyeler, topaçlar, uçurtmalar ise birer tuğla. Hep eksik kalmış yerleri.
Dolduramamış kitaplarım yerlerini.
Geç
fark ettim bilyelerin önemini. Futbol topuna vurmanın zevkini. Şimdi diyorum
nerede benim çocukluğum. İçimden bir ses o süslü ama bir o kadar da kasvetli
duvarları -apartman duvarlarına- bakmamı söylüyor. Benim anılarımdı o duvarlar.
Oysa bende hatırlamak istedim şimdi futbol oynarken düşmeyi kavga etmeyi. İşte
o kavgaların izine bakarak anmak isterdim tüm arkadaşlarımı. Ama ben onlar gibi
değildim. Her zaman farklıydım onlar çocuktu ben ise değil. Meğer zamanın
önünden gitmişim ta o zamanlarda. Şimdi ise engel olamıyorum. Sanki takvim
yaprakları arkamdan kovalıyor. Durmak istiyorum zamanın gerisinde kalmak istiyorum.
Ama ne mümkün. Geri dönmek. Duvar git gide yükseliyor. Ne mümkün geri
dönmek…İşte zamanın ne önünden gitmek nede gerisine düşmek mutlu etmiyor
insanı. En güzeli takvim yapraklarına tutunarak yaşamak hayatı. Her şeyi
yerinde ve tam zamanında yaşamak…
0 yorum:
Yorum Gönder
Sizde Bilgisayar ve Bilişim konusunda merak ettiğiniz soruları gönderebilirsiniz.